5 Haziran 2020 Cuma

CEKET
Çubuklusunu şerefle,
tişörtünü, kazağını, gömleğini,
üzerinde arma olan her ürününü
mutlulukla giyeriz..
Ama ceketi ağırdır bak,
öyle herkes giymez..

Ceket dediysek de
öyle saf ipekten dokunmuş,
altın kol düğmeli,
boğazda iki daire fiyatına
olanlardan değil ha..

Saf sevdadır
onun kumaşı..
Alınteriyle, emekle
dokunmuştur
ilmek ilmek..
Ne hakim güçler önünde
iliklenecek düğmesi vardır,
ne de
doldurulacak cebi..

Öyle istenildiği zaman
giyilip çıkarılmaz..
Tene, ruha
yapışmıştır dokusu..

Yanardöner değildir;
şeffaftır ama..
Üstünde görülmez,
eylemlerinde,
aşkında görülür..

Parayla alınmaz,
menfaate satılmaz.
Bedeli ömürle ödenir!

Üzerindeyse
davayı geri çekemezsin.
O seni davaya iter,
davadan döndürmez!

Her taliplisi giyemez ha..
Kalıp seçer o,
adam seçer!

Başka renklerle falan
kombin mombin yapılmaz..
SARI LACİVERT’ten gayrısını
kabul etmez bünyesi..

Kuru temizlemeye falan da
verilmez..
Lekesi yoktur da zaten
gözyaşıyla yıkanır,
kalp ateşinde kurur..

Kiraya verilmez,
devredilmez,
emanete bırakılmaz..
Sadece evlada miras bırakılır!

Makama gelirken,
koltuğa otururken
“çıkardım astım” diyene
bakma sen..
Esasında
giymeyi çalışanı
o içinden çıkarıp
atmıştır!.

Hiç giymediği halde
ortamlarda giymiş gibi hava yapana da
itinayla
Neyzen Tevfik’in
“ceket” şiiri hatırlatılır..





2 yorum: