24 Haziran 2020 Çarşamba

OBRA KADABRA
Bazı şeyleri hiç olmayan 

bazı şeyleri de
haddinden fazla olan
çocuklardık biz..

Mahallemizde pota yoktu ama
annemizin el işi kasnağını
ahşap elektrik direğine çivileyip
az çember yapmadık biz
panya nedir bilmeden..

Pahalıydı,
hiç olmadı basket topumuz..
Ama harçlıkları biriktirip
bakkaldan aldığımız naylon topun
neyi eksikti ki
Allahaşkına..

Tamam,
basket forması alacak paramız yoktu..
Zaten paramız olsa da
alacak yer yoktu..
Ama atletlerimiz vardı
arkasına ispirto kalemle
numara yazdığımız..

Az büyüyüp
lise yollarına düştüğümüzde
bedenci “hadi serbestsiniz” desin diye
gözünün içine bakardık
o tek potanın altına
koşabilmek için..

Üstümüz başımız delik deşikken
deliksiz basket attığımızda
kral gibi hissederdik
kendimizi..

Kanımız daha deli..
Bir kızı sever gibi sevmezdik de
kızlara hava atmak için
severdik işte
basketi..

Boyumuz kısaydı,
smacı basamazdık..
Ama
“smacı basmadan duramadığımız”
rüyalar kurardık
gerçekleşeceğini bilmeden..

Hiç
bi şeyimiz yoktu evet,
ama hayallerimiz vardı işte..
Güzel hayaller..
Masum hayaller ulan..

Ha bi de
yere göğe sığdıramadığımız
sevdamız vardı
ÇUBUKLU’dan yana..

Tek eksiğimiz
bi sihirdi aslında..
Yüreklerimize,
o masum hayallerimize dokunacak
bi sihir..

Sonra o geldi
elinde
görünmeyen
sihirli
bi değnekle..

Kendisi zaten inanıyordu,
bizi de inandırdı
yapabileceğimize..

O pamuklara sarmaya kıyamadığımız
hayallerimizi
sevdaya katıp
harman etti.
Hem büyüttü çocukluklarımızı
hem de hep çocuk kaldık
bi yandan..

Bi takım kurmadı sadece..
Savaşmaya,
savaşıp kazanmaya
bi ordu kurdu
milyonlarca askeri olan..

Düştük,
ayağa kaldırdı.
Pes etmemek
bizim ruhumuzda vardı,
bizi anladı,
izin vermedi
teslim bayrağı çekmemize..

Yalnızca
müzemize kocaman kupalar değil,
kalplerimize
tarifsiz
bi gurur,
adımıza
düğme
ilikleten bi saygı,
SARI LACİVERT aşkın geleceğine ekilen
taptaze tohumlar
kazandırdı.

Kupalar falan hikaye de zaten
yüzlerce meydanda
dev ekranlarda
basket izletti be
şu futbol topundan başka
top bilmeyen ülkeye..

Üzerine uzandıkları
FENERBAHÇE bayrağına
çamuru, kiri değmesin diye
ayaklarını havaya kaldıran çocukların
yüzlerindeki ışıkta
hatırlanacak hep..

Belki hiç bilmeyecek
hayatlarımızda dokunduğu yerin
anlamını!

Efsanenin ruhunda yaşayacak
o ruha yakışan
sihirinin izleri,
unutulmayacak hiç!
Onun adı KRAL!..
Onun adı BABA!..
Onun adı
ZELJKO OBRADOVIC!.



17 Haziran 2020 Çarşamba

SEN FENERBAHÇE OLMAZSAN
“Şampiyon olmak mümkün
FENERBAHÇE olmak imkansız”*
öylesine yazılmış bir cümle değil,
bir manifestodur
kulübün ruhunu anlatan!

Sahada, saha dışında
canına ot tıkama hırsıyla
her naneyi yiyene
haddini bildirmek için
her şeyden önce
FENERBAHÇE olacaksın çünkü..

Sen FENERBAHÇE olmazsan
kabak gibi penaltın da verilmez,
buz gibi golün de yenir,
aileden sanıp “emrindeyiz” dediğin
TFF başkanı
kuyunu da kazar,
“Tarihi Şamar” diye
manşet de atılır..

Sen FENERBAHÇE olmazsan,
düşmanın kuklası bile
gemi azıya alır,
at oynatmaya kalkar
evinde, mahreminde..

Sen FENERBAHÇE olmazsan,
görmezsen yanlışını, hatanı,
yapılmayacak ne kadar şey varsa
yaparsan,
kendi ipini kendin çekersen yani,
e gerek de kalmaz
seni dağıtmaya
ant içenin zahmetine..

Bi de üstüne
birbirine düşersen
kenetlenmek, tek yumruk olmak dururken
-ki öcü gibi korkulur bundan,
çünkü felaketleridir-
daha da ayrıştırmak için
ne nifak senaryoları sürülür
piyasaya..

Sen FENERBAHÇE olmazsan,
SARI LACİVERT duvar hani,
o duvarın harcını,
ustasına sevdalısına değil,
intikamcı sosyal medya tayfaya,
beceriksiz boş gezen kalfaya
kardırırsan,
değil duvar,
kaldırım taşı bile olamazsın
zafere giden yolda..

Sen FENERBAHÇE olmazsan,
kimi ceketini çıkartır,
kimi astarına kadar
pisliğe bulanmış ceketleri giyer,
defile yaparlar karşında..

Oysa sen FENERBAHÇE’sin..
Gücü uzakta aramana gerek yok!
“Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda
mevcut” zaten..

Ananın ak sütü gibi helal
en kıymetli şampiyonluğunu
soru konusu yapmayacaksın!
Haddini bilmeyenlerin
kafalarına kazıyacaksın!

SARI ile LACİVERT’in
yan yana gelmesinden bile
ödleri patlayanların
en korkunç kabuslarını
gerçeğe dönüştürecek
kuvvetin var senin..

“Tarihi şamar” manşetini
atacak, attıracak,
bundan nemalanacak kadar
zıvanadan çıkan şuursuzları
şamar oğlanına çevirmek
senin tarihi görevin..

Maç kaybedilir.
Kupa kaybedilir.
Sezon kaybedilir.
Ama ruh kaybedilmez.
Onu kaybedersen,
her şeyini kaybedersin ki
gerisinin bir anlamı
kalmaz zaten..

Çünkü
“şampiyon olmak mümkün
FENERBAHÇE olmak imkansız”

Bunun sağı solu,
o’su bu’su, başka yolu yok!
Ya FENERBAHÇE olacaksın
ya da hiçbir şey!


(*) Sözün sahibi büyük usta İSLAM ÇUPİ’nin ruhu şad olsun..





5 Haziran 2020 Cuma

CEKET
Çubuklusunu şerefle,
tişörtünü, kazağını, gömleğini,
üzerinde arma olan her ürününü
mutlulukla giyeriz..
Ama ceketi ağırdır bak,
öyle herkes giymez..

Ceket dediysek de
öyle saf ipekten dokunmuş,
altın kol düğmeli,
boğazda iki daire fiyatına
olanlardan değil ha..

Saf sevdadır
onun kumaşı..
Alınteriyle, emekle
dokunmuştur
ilmek ilmek..
Ne hakim güçler önünde
iliklenecek düğmesi vardır,
ne de
doldurulacak cebi..

Öyle istenildiği zaman
giyilip çıkarılmaz..
Tene, ruha
yapışmıştır dokusu..

Yanardöner değildir;
şeffaftır ama..
Üstünde görülmez,
eylemlerinde,
aşkında görülür..

Parayla alınmaz,
menfaate satılmaz.
Bedeli ömürle ödenir!

Üzerindeyse
davayı geri çekemezsin.
O seni davaya iter,
davadan döndürmez!

Her taliplisi giyemez ha..
Kalıp seçer o,
adam seçer!

Başka renklerle falan
kombin mombin yapılmaz..
SARI LACİVERT’ten gayrısını
kabul etmez bünyesi..

Kuru temizlemeye falan da
verilmez..
Lekesi yoktur da zaten
gözyaşıyla yıkanır,
kalp ateşinde kurur..

Kiraya verilmez,
devredilmez,
emanete bırakılmaz..
Sadece evlada miras bırakılır!

Makama gelirken,
koltuğa otururken
“çıkardım astım” diyene
bakma sen..
Esasında
giymeyi çalışanı
o içinden çıkarıp
atmıştır!.

Hiç giymediği halde
ortamlarda giymiş gibi hava yapana da
itinayla
Neyzen Tevfik’in
“ceket” şiiri hatırlatılır..